30 Aralık 2015 Çarşamba

EY DEVLET! BENİM KADAR SUÇLUSUN BUNDA SENDE

                              



Bugün içinde bulunduğumuz durumdan birinci derecede devlet/hükumet sorumludur.Yeni anayasa,yasa v.b yapmanın motor gücü ve ülkede yaşayan tüm etnik,dini yapıların taleplerini anlama,hayata geçirme sorumluluğu olan devlet/hükumettir. Nerede bir sorun yaşanıyor ise önce bunda sen sorumlusun devlet/hükumet! Yönetmekte,yönetememek de  senin becerini gösterir. Senin yönetimin altındaki herkes doğru yada yanlış bulduğun bir şeyler talep edebilir, ya da bir şeyler yapabilir. Hoşuna gitmeyen tutum ve davranışları "dayakçı öğretmen" mantığıyla çözemezsin...Velev ki, kimileri sana göre yanlış yapsa bile...

Bugüne bakarak PKK ye kızmak, PKK yi tanımamaktan geçer...Tanımayınca da PKK yi eleştirmenin hiç bir geçerliliği ve karşılığı bulunamaz...PKK yi anlamadan, PKK nin gerçekleştirdiği bir çok olayı anlayamazsınız...Örneğin; 15 temmuz 2011 e kadar Öcalan ateşkes ilan etmişken, neden bu süre bitmeden Silvan da 13 asker öldürüldü diyemezsiniz...2 Ekim 2014 de Öcalan " devletle yol haritası ortaya çıktı" açıklamasının ardından 6-7 Ekim 2014 olayları nereden çıktı diyemezsiniz...11 ekim 2014 de Cemil Bayık'ın Alman ARD ye verdiği mülakatta " gerillayı kuzeye geri gönderdik" i hiç soramazsınız...HDP ve Selahattin Demirtaş seçimlerde aldıkları oyların bir kısmının "emanet oy" olduğu söylemini, Mustafa Karasunun "emanet oylar falan yoktur" söylemiyle bastırmasını sorgulamayın bile...Ve sorgulamamız gereken daha yüzlerce olay var.

Neden mi? PKK kuruluş ilke ve hedeflerine sadık bir örgüttür...Geriye kalan teferruattır... Böyle bakarsanız olayları daha net kavrarsınız...PKK kuruluşunda beş parçada bağımsız bir Kürdistan kurmayı hedefliyordu. Bu hedefe müzakerelerle ulaşılmayacağını da biliyor. Yani;tek yol savaşmaktır. PKK de hedefine uygun olan savaş yöntemini seçti... Şimdi,şimdi daha iyi anlamaya başladığınızı umuyorum...

Öcalan'ın yakalanmasından sonraki "demokratik cumhuriyet", "demokratik özerklik", " öz yönetim","tek bayrak,tek vatan,tek istiklal marşı"  söylemleri Türkiye de bir kesimi heyecanlandırsa da Kandili hiç heyecanlandırmadığı gibi, bu hedeflere hiç tenezzül etmedi...Eğer itibar etmiş olsaydı sayılan hedefler için savaşmaya gerek yok ve mecliste bunu savunacak yeteri kadar HDP milletvekili var.Bütün bu söylemler gelişirken Bese Hozat ne diyordu "Kürdistan da yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem sömürgeci devlet yönetiminden kurtulup,kendi öz yönetimlerini kurma ve kendini yönetme dönemidir." "Bu dönem" diye ifade  ettiği hedef başından beri var olan hedeftir,siz katılmasanız bile...

Türkiye de bir kesimi heyecanlandıran bir gelişme daha oldu: HDP nin Türkiye Partisi  olma iddiasıyla orya çıkması...Bu iddia Selahattin Demirtaş'ı da heyecanlandırdı ve başarılıda oldu...Ama bu başarıya belki de haklı olarak Kandil sahip çıktı ve "sizi biz yarattık" dedi...HDP nin "Türkiyelileşmesi" KCK nın hedeflerine uygun bir durum değildir.Onun için seçimlerden hemen sonra "halk savaşı" ve "öz savunma,öz yönetim" ilan etti.Barikatlar kuruldu, hendekler açıldı...Bu karar da,PKK hedefleri açısından bakıldığında tutarlı bir karardı...HDP nin Türkiye partisi olacağına inananları hayal kırıklıklarıyla bir kenara bırakıp devam edelim...

PKK nin hedeflerine ve yöntemlerine katılırsınız veya katılmazsınız.Ama sadece katılıp, katılmama durumunda kalırsınız.Yani durumu değiştiremezsiniz. Kadın çocuk,yaşlı demeden insanların ölmesi,evlerinden yurtlarından olması,işini-gücünü kaybetmesi  içinizi parçalayabilir. Bu realiteyi ve durumu değiştirmez. Hatta; STK nın,sendikaların, odaların,toplum önderlerinin,aydınların,sanatçıların iyi niyetli çabaları sonuç da vermez...Karar vericiler( Devlet ve Kandil) kararlarını vermişler: SAVAŞ....Eğer amacınız ayrı bir devlet kurmaksa, bunun yolunun savaşmaktan geçtiğini de biliyorsunuz demektir. Bugün, PKK nin  ayrı bir devlet kurma ya da daha yumuşatarak söylersek, kendi kendini yönetme ülküsünden vazgeçmediğine göre, ,mevcut konjonktürde durumu amaçları doğrultusunda değerlendirme çabalarını anlamak daha kolay olacaktır.

 Kendi adıma  Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı tüm haklarının demokratik yöntemlerle teslim edilmesinden ve Türklerle Kürtlerin birlikte yaşamasından yanayım...Tek bir insan kanı akmadan...Benimki ütopya olabilir ama,imkansız değil.İşte bu imkansızı imkanlı hale getirecek olan başta devlet/hükumet olmak üzere TBMM'ne düşmektedir.Anayasanın ilk dört maddesine "kırmızı çizgimiz" demeden,eşit yurttaşlık hakkını teslim eden yeni bir anayasa hazırlamak mümkün ve bu çözümleyici de olur.Böyle bir anayasa hayata geçtiğinde PKK'nın kafasının bir köşesinde tuttuğu ülküsünden vazgeçmese de, Kürtlerin desteğinden yoksun kalacaklarını görerek duruma rıza göstereceklerini tahmin edebiliriz.

Son bir not;Bu kanlı süreçte hiçbir şey yapamıyorsak,savaş mağdurlarına sahip çıkıp, yardım elimizi uzatabiliriz...

28 Aralık 2015 Pazartesi

ROBOSKİ KAÇINCI KATLİAM

                                                   ROBOSKİ KAÇINCI KATLİAM



Bugün 34 Kürt gencinin katır sırtında ekmek parası için kaçakçılık yaparken öldürülmelerinin 4.yıl dönümü. Bu tür katliamlar ilk değildir Kürt tarihinde.Kürt şairlerin şiirleri, Dengbejlerin türküleri bunların hikayeleriyle dolu. Kürtler 1937-1938 Dersimde, 1943 de Van Özalp da,2011 Roboski de  "vuruldular hiç sorgusuz,yargısız"..."bir hayra yoranları bile çıkmadı"...1980,1990 ve şu günlerde yaşananlar kitaplara sığmaz...Bir ölümden bir ölüme koşmaktan,yanmaktan yas tutacak zamanları bile kalmıyor...Kimi anne karnında, kimi doksanında tanışıyor  ölümle...Dede-torun, anne-çocuk yan,yana zulmün ve ölümün elli tonunu yaşıyorlar.
Oysa Kürtler, bütün zulme rağmen ayrılıktan,düşmanlıktan yana olmadılar.İnkarcı,asimilasyoncu,şiddete dayalı politikalara ve uygulayıcılarına boyun eğmediler ama,halklara düşmanlık beslemediler.
Mahpusları,işkenceleri,sürgünleri,yakmaları,yıkmaları en iyi onlar bilirler.Evlat acısını,kayıpları en iyi onlar anlatırlar.Yine de birlikte yaşamaktan yana olduklarını söylerler. Türkiye de bir çok kardeşinin evine,işyerine saldırıldığını bilir, "münferittir" der geçer. Kürt illerinde tek bir Türk aileye saldırı görülmemiştir. Çünkü; Kürtler bu zulüm politikalarının nedeninin Türk halkı değil,devletin ve iktidarların olduğunu bilir.Türkleri misafir etmekten onur duyar...Kendine sığınanlar için canını verir...Başkaları utanması gerekirken kendisi utanır...Onursuzluktan değil, "fukaralıktan,bir başına bırakılmışlıktan" utanır...Oysa kimileri onları fukara bırakmaktan utanmazlar...Öldürmekten, öldürdükleri kadınları çırılçıplak sürükleyip, görüntülemekten utanmazlar...Adları "kaçakçıya çıkmışları" bombalamaktan utanmazlar..."Yanlışlık yaptık,özür dileriz" demezler...Ama 34 yavrunun anneleri, onlar duysunlar diye, Ahmet Arif'in sesinden haykırırlar...
"Gör nasıl yaratılırım
Namuslu genç ellerinde
Kızlarım,oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası
Kaç bin yıllık hasretimin goncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende anlıyor musun?"

Korkarım  ki; Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı hakları verilmedikçe,ölümlerle karşılaşacağız...Bu hakları gasp etmek hangi candan daha değerlidir?

21 Aralık 2015 Pazartesi

BAŞBAKANIM KONUŞUYOR

                                                      BAŞBAKANIM KONUŞUYOR




Başbakanım konuşuyor! Hem de yüksek sesle konuşuyor. Sesi kısılıncaya kadar yüksekten konuşuyor...Diyor ki "Tüm dağlardan, tüm ovalardan, tüm şehirlerden,tüm ilçelerden,tüm sokaklardan temizleninceye kadar..." Başbakan gözlüklerinin arkasından kızgınlığını beli ede-ede konuşuyor.Ordusuyla,polisiyle,özel timiyle,generaliyle övüne,övüne konuşuyor...Parmağını sallıyor "hendeklere gömeceğiz" diyor..." Mecliste de hesap soracağız" diyor...Sesinden,gözlerinden,yüreğinden öfke yayarak konuşuyor...Ama! Ama! Çözüme ilişkin tek kelime etmiyor..." Evlerine,işlerine,okullarına geri dönecekler" diyor...Oysa evlerinden,okullarından,işlerinden uzaklaşmadan da çare yaratılabilinirdi...Asıl sorunu görmeyip, sonuçlarıyla uğraşmak halkı tatmin etmiyor...Sorun "Kürtlük" sorunudur hocam! Siz bu halkın su içtikleri tasları altından yapsanız da onların yüreğini kazanamazsınız...Sorun "kimlik" meseledir hocam!
Başbakan bağıra,bağıra konuşuyor! "Batıdaki her bir esnaf, doğudaki bir esnafı kardeş seçsin" diyor. Hocam! Çözüm bu değil...Vallahi bu değil, billahi bu değil! Eşiniz doktor,ona sorun...Apseye neşteri vurmazsanız,antibiyotik,pansuman kar etmez...Sizin kullandığınız "gücü" yüz yıldır kullandılar...Yanlışı kanıtlanmış deneylerden doğru çıkarmaya kalkmayın! Yaraya neşter vurun hocam! Kürtlük deyin,eşit vatandaşlık deyin,çok dillilik,çok kültürlülük deyin...Bunu biliyoruz ve bu konuda planlarımız var deyin... Gerekirse Apo'ya gidin, gerekirse Kandil'e gidin ve çocuklarımızın ölümlerini durdurun...Cesetlerin çokluğu bizi çözüme götürmüyor hocam! PKK'yi yok etmeye değil, PKK'yi var eden koşulları yok etmeye odaklanın...Sorunun tanısını doğru koyun ki,tedavisini doğru yapabilesiniz...
 Siz partinizin gençlerine seslenirken "Vuracağız,kıracağız" diyorsunuz ama, Kürtler sizden kalıcı çözüme ilişkin sözler duymak istiyor.Halk geleceğe ilişkin,huzura ilişkin,Kürtlüğüne ilişkin bir şeyler içermeyen konuşmaları duymuyor...Sadece sizi değil, PKK'yi de duymuyor...Halk iki taraftan da korkuyor...Halkın korkularını bitirin hocam! Sizin tanklarınızdan da,diğer tarafın hendeklerinden de bu halk korkuyor..."Özyönetim" den de, "söz yönetim"den de anlamıyor...Halk kimliğini,kimliğinden kaynaklı haklarını talep ediyor...Mısır'daki sağır sultanın bildiğini sizin bilmemeniz düşünülemez...
Siz ki,bir hoca olarak kürsülerin, masaların adamısınız...Devrilen masaları,kürsüleri yeniden kurun...Bu kan-revan kimseye hayır getirmez...Buradan kimseye bir "galibiyet" çıkmaz.Hocam, siz aynı zamanda bir babasınız. Çocuklarınızı döve,döve mi büyüttünüz? Yani ikna, müzakere yöntemini tüm koşullarda kullanmış olabildiğinizi düşünüyorum...Kürt sorununa gelince neden şiddet sarmalına dayanıyorsunuz?
Başbakan konuşuyor! "İnlerine gireceğiz" Tarih bunları kahramanlık olarak yazmayacak hocam! "Etkisiz hale getirilen" cesetlerin sayısı sizin hayırla anılmanızı sağlamayacaktır..." PKK yaptıklarını görmezden mi gelelim?" diyebilirsiniz...Görün ama,asıl mesele PKK'yi var eden koşulları yok etmek değil midir? Siz bir hocasınız ve neden-sonuç ilişkisini daha iyi bilirsiniz. Neden ortadan kalkınca,sonuçta kalkar.

Yani hocam, yağıp gürlemek yerine,yakıp-yıkmak yerine, can alıp can vermek yerine  Kürtlere çözüm sunun!

18 Aralık 2015 Cuma

UY HAVAR !

                                                               UY HAVAR !




Bu gün Kürtlerin çoğunlukta olduğu illerde yaşananlar yürek parçalıyor. Kürt gençleri,polisler,askerler, sivil halktan kadınlar,çocuklar ölüyor hepimizin gözleri önünde.

Uy Havar !

Kimin haklı- haksız, kimin güçlü-zayıf olduğu adı konulmuş bu savaşta mı kanıtlanacak? Akıl,fikir,İzan,mantık, siyaset varken neden kanlı yollar deneniyor? "Bu kanlı yol doğru mu" diye halka soran yok. İki taraf da halk adına halksız karar veriyor.

Uy Havar !

Diyarbakır da halktan kime sordu isem,çaresizliklerini,korktuklarını,işin nereye varacağını bilmediklerini söylüyorlar...İyi-kötü bir damları,işleri olduğunu,onu da terk etmek zorunda kaldıklarını,şimdi aç ve açıkta kaldıklarını,böyle giderse batı illerine akrabalarının yanına göç edeceklerini söylüyorlar. Bi çareyiz diyorlar. Kendi şehirlerinde mülteci olduklarını,kime kızıp,kime sığınacaklarını bilmediklerini fısıldıyorlar. Allah'ın çocuklarının yüzüne bakması için dua etmekten başka ellerinden bir şey gelmediğini ifade ediyorlar.

Uy Havar !

Bu gençlerin yöntemlerini yanlış bulabiliriz,silahlarını ve hendeklerini eleştirebiliriz, ama nedenleri haklıdır,istekleri makuldür.Diyalog kurmak,onları dinlemek çok mu zor,çok mu onur kırcı? Eğer tek bir insanımızı bile yaşatmaya değmiyorsa, onurumuzun ne anlamı var?

Uy Havar !

Orta doğu ve çevremiz bu kadar kaos içindeyken,yurt içinde de kaos yaratmanın anlamı ne? Sorunu çözerken karşıdakini farklı ve düşman görmenin çözüme katkısı ne? Bu süpürme yöntemleri yüz yıldır denendi. Ağrı da,Koçgiri de,Dersim de, Şeyh Sait isyanında denendi...Ama arkasından başka isyanlar geldi.Kürtler var olduğu sürece,eşit yurttaşlık hakkı elde edinceye kadar da durum değişmeyecektir.Hatta bu sorun barışçıl yöntemlerle çözülmedikçe,silahlı yöntemleri kaşımaya hazır bir çok ülkenin varlığı unutulmamalı.

Uy Havar !

Ey AKP! Kürtler size yıllarca el verdi...Dıl verdi...Güven verdi. Siz de onlara bu zulmü mü layık görecektiniz? Evlerini yeniden yapabilirsiniz...Camilerini,okullarını yeniden onara bilirsiniz...yollarına,sularına yeniden kavuşturabilirsiniz...Ama kalplerini yeniden onarabilir misiniz? "Büyük devletiz" derken, tanklar-toplarla PKK'yi süpürme adına halkı perişan etmeyi mi kast ediyorsunuz? Büyüklük; Yağdan kıl çeker gibi sorun çözmektir. Büyüklük; Tek silah atmadan,tek cana kıymadan el sıkışmaktır.

Kürtler ayrı devlet istemediklerini her defasında beyan ediyorlar.Bir arada,eşit koşullarda yaşamanın önemini vurguluyorlar. Kendi dillerini,kültürlerini özgürce kullanmak,geliştirmek istiyorlar.Anayasada eşit temsil hakkı istiyorlar. Türklere saygı gösterdikleri kadar kendileri de saygı görmek istiyorlar. Bunları yapamayacaksanız %90 oy oranıyla iktidar olsanız bile, gerçekte iktidar değilsiniz demektir.

Uy Havar !

Ey PKK! Ayrı devlet istiyorsanız; Silahlarınızı,hendeklerinizi,siperlerinizi,mevziilerinizi kavraya bilirim. Ve de halk sizin bu hedefinizi,yönteminizi benimser ise, inanın dünyanın en güçlü devletleri buna mani olamaz. Biliniyor ki,siz bu amaçtan çoktan vazgeçtiniz.Ulus devlet olma hedefinin çağ dışı olduğunu ilan ettiniz."Demokratik Cumhuriyet" "özerklik" "özyönetim" dediniz...Bunun için bunca çatışmaya,hendeğe,can- kan kaybına gerek var mıydı? Siyaset yolunu zorla saydınız,Türklerin-Kürtlerin ekseriyet desteğini alacağınızı göremiyor muydunuz? "Ama bunlar başka dilden anlamaz" söylemine artık kimse inanmıyor...Bu yöntemler Kürt halkına zarardan başka ne verebildi,hangi sorununu çözdü? Böylece halkın parlamentoya soktuğu milletvekillerini işlevsiz hale getirmediniz mi? Kürtleri seviyorsanız, siyaseti esas almak o halkın da tercihidir.

Ey Havar !

Ey Türkiye halkları! Bu yangın yerini,bu mahşeri yüreğinizde hissetmiyorsanız,görmüyor musunuz da? Tüm gördüğünüz ölümler,yıkımlar,göçler,feryatlar yüreğinizde bir sızı yaratmıyor mu? Hep birlikte sesimizi taraflara duyurma zamanı değil midir?
Biline ki,insanlar insanlığımız öldüğü için ölüyorlar. İnsanlığımızı ayağa kaldırmak için oralardan gelen bu sese kulak verelim


UY HAVAAARRR!

16 Aralık 2015 Çarşamba

DİL HEYE TAKAT TINEYE

                                          DİL HEYE TAKAT TINEYE

Bu kan revan, bu zulüm, dehşet,bu göç,evsiz barksızlık, bu işsizlik , yoksulluk içinde yazmak,yorum yapmak anlamsızlaşıyor.Orada Kürt halkı, dışarıda  biz çaresiziz.


Yani
“Varamaz elim
   Ayvasına, narına can dayanamazken,
   Kırar boynumu yürürüm.
   Kurdun, kuşun bileceği hal değil,
   Sormayın hiç
   Laaaaal...
   Kara ferman çıkadursun yollara,
   Yarin bahçesi tarumar,
   Kan eder perçem

   Olancası bir tutam can,
   Kadasına, belasına sunduğum,
   Ben öleydim loooy...”

Peki, PKK ne amaçlanıyor bu yöntemle? Bu yöntemle amacına ulaşacağına gerçekten inanıyor mu? Devlet/hükümet neden sadece  güvenlikçi yöntemleri esas alıyor da demokratik yöntemlerden hiç bahsetmiyor? Bilek güreşinin kimseye fayda getirmediği,kimsenin amacına hizmet etmediği görülmüş ve teyit edilmiş iken bu kör dövüşü neden?

Fotoğrafa biraz yukarıdan bakınca durumu değerlendirmede ip uçları görülebilir. Ortadoğu’da fiilen artık iki devlet yok. Suriye ve Irak. Bu durumu yaratan büyük oyuncular yeni dizayn peşindeler. Türk devleti/hükümeti gücü piyon kadar da olsa oyunun içinde olmak istiyor…Bu kadar oyuncu burnumun dibinde,sınır boylarımda bir şeyler planlıyorlarsa,gelecek adına benim de sözüm,hedefim olmalı,diye düşünüyor.PKK’nin süreçten güçlenerek çıkmasını istemiyor… PKK ise mevcut konjonktürü kendisi için bir fırsata çevirmeye çalışıyor. Suriye de bu kadar mesafe kat etmişken, Türkiye de neden olmasın düşüncesinde. Türkiye'nin hele, hele Rusya ve İran ile gerilimli günler yaşıyorken. Hükümet edemeseler de  Suriye ve Irak yönetimi ile gerilimli günler yaşıyorken, fırsatı değerlendirmeyi düşünüyor olmalı. Bir taraftan Rusya,İran,Suriye üçlüsü ile, diğer taraftan ABD ve batı ile flört etmeye çalışıyor.Tarafını,müttefiklerini henüz belirlememiş olması hedefe ulaşmasını zayıflatıyor.

Şu gerçek hem PKK tarafından, hem de Türk Devleti/Hükümeti tarafından iyi bilinmeli: Bu coğrafyada Türkler ve Kürtler en iyi anlaşan halklardır. Yönetenlerin anlaşmazlıklarını bir tarafa bırakıyorum…İki halk bu kadar iç-içe geçmişken,kültürel ve dinsel daha yakınken…Kürtler birlikte yaşama iradesi gösterirken…Kürtler, Kürt kimliği ve dili konusunda taviz vermeyeceklerdir ve bunda  hem fikir oldukları tartışılmaz bir gerçek…Üstelik bu talepleri ekonomik ve diğer talepleriyle değiştirilemeyecek kadar güçlüdür. Bu hedefe ulaşma konusunda savaş,silah,hendek yöntemini benimsemedikleri de gerçek..Seçimlerde bütün Kürt illerinde HDP ye % 80-90 oranında destek verdikleri gibi, hendek stratejisini uygun bulmadıklarını da aşikar ediyorlar. Madem ki halk için mücadele ediliyor,neden halkın tercihine saygı gösteril miyor? Ve ben inanıyorum ki, seçim öncesi PKK silahlarımızla çekiliyoruz deselerdi, şimdi HDP çok daha güçlü temsil ediliyor olurdu,şimdiki gibi  oyun dışı kalmazdı.


Daha fazla kan dökülmeden barışçı yollar da ısrar edilmelidir…Hükümet çok kültürlülüğü, çoğuldilliliği, çogulkimlikliliği,yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hususunda  yapacakları bir şeyler var ise takvim vererek açıklamalıdır. HDP hendek yönteminin yanlışlığına PKK yi ikna etmeye çalışmalıdır…STK, aydınlar,toplum önderleri harekete geçmelidir. Bütün bu önerileri sunarken umutsuzluğa kapılmak istemiyorum…Bir şey isteyip de o şeyi gerçekleştirme gücünün olmaması ne acı bir şey…Kürtler bu durum için şöyle der : DİL HEYE TAKAT TINEYE

11 Aralık 2015 Cuma

SİYASET ZAMANI

                                                      SİYASET ZAMANI


Gazetelerde bir haber yer aldı "Barzani Türkiye'deki Kürdistani parti liderleriyle bir araya geldi" Bu haber başlığı bile başlı başına Türkiye'nin Kürtlere bakışında nereden nere gelindiğini göstermesi bakımından önemlidir...Olayın kendisi tartışmasız Kürt sorununun çözümünün hangi yollardan olması gerektiğine işaret etmektedir....Siyasetin  barışçıl,diplomatik,demokratik,uluslar arası arenada kabul gören bir yöntem olarak önemini göstermektedir...Ve yine daha Kürdi, ulusal sorun açısından daha kapsayıcı bir tabloyu ifade ediyor...Barzani Türkiye'nin geldiği nokta bakımından önemli bir tespitte bulunuyor. Ve diyor ki “Mela Mıstefa Barzani Baas rejiminin katliamlarını dünyaya duyurmak için dünya liderlerine bir mektup yazar. Mektuba kimi ülkeler cevap verir, destek söz verir, kimileri hiç sesini çıkarmaz. Ama bir ülke vardır ki mektubu açmaya bile tenezzül etmez ve mektubu geri yollar. Şimdi ise aynı ülke, gelen mektubu açmaya tenezzül edilmeyen Çankaya Köşkü’nde bizi alarenginle karşıladılar”  Evet! Bu gelinen noktayı küçümsemeden daha ileriye götürmek için sarılmamız gereken yöntem siyasettir
Ulusal sorun adı üstünde tüm ulusu kapsamalıdır...Sadece solcuları değil, sağcılarında içselleştirmelidir...Sadece dindarları değil,materyalistleri de sarmalıdır...Sadece işçileri değil,köylüleri de,kapitalistleri de içine almalıdır...Burada kimseyi küçümsemeden her kürdi yapıya ulaşıp ulusal bir görüntü yaratmak elzemdir...Bunun sağlanmasında KCK/PKK ye büyük görev düşmektedir..."Benim elimde silah var,benim dediğim olacak" türünden yaklaşım ulusal olmaktan uzaktır.

Öcalan 2013 nevrozunda ne demişti "Bugün yeni bir dönem başlıyor.
Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor.
Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor.
Biz, onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, büyük bedeller ödedik. Bu fedakarlıkların, bu mücadelelerin hiçbiri boşa gitmedi. Kürtler özbenliğini, aslını ve kimliğini yeniden kazandı.
"Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun" noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor.
Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.
Yüreğini bana açan, bu davaya inanan herkesin sürecin hassasiyetlerini sonuna kadar gözeteceğine inanıyorum.
Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır.
Etnik ve tek uluslu coğrafyalar oluşturmak, bizim aslımızı ve özümüzü inkar eden modernitenin hedeflediği insanlık dışı bir imalattır."

Evet, artık siyaset zamanıdır...Evet," akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor" Bu kanı durdurmanın yolu siyasettir...AKP hükümetini,meclisi  Kürtlerin demokratik haklarını eşitlik temelinde teslim edecek bir yeni anayasayı yapmaya zorlamak en doğru yol olarak gözükmektedir...Hendeklerin,silahların çözüme götürmediği görülmelidir...Başkaları zulmümü seçiyor diye o zulmüme ortam hazırlamak en başta Kürtlere zarar vermektedir...Şu ortamda en fazla Kürtlerin canı yanmakta,kanı akmaktadır...Daha fazla can yanmaması, kan akmaması için, çözümü dayatmak için siyaseti ana yöntem olarak acilen gündeme oturtmak gerekmektedir..


Mahatma Gandhi ne diyor "Yemin ederim ki,dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez"...Sözü Gandhi ile bitirelim "barışa giden yol yoktur,barışın kendisi bir yoldur"

2 Aralık 2015 Çarşamba

HENDEKLER NASIL KAPANIR?

HENDEKLER NASIL KAPANIR?
              Kişilerin, grupların, halkların iktidarlardan taleplerinin olması kadar doğal bir şey olamaz. İktidarlar; talepler hoşuna gitmese de bu talepleri göz ardı edemezler. Bu taleplerin yüzde yüzünün karşılanması mümkün olmayabilir. Ama otorite; talepleri ve talep sahiplerini dikkate almaz ise ''sorun'' ortaya çıkar. Taleplere iki türlü yaklaşmak mümkündür: Birincisi; görmezlikten gelip, şiddetle bastırmaktır. İkincisi; kucaklayıcı, talep edeni anlamaya çalışan, çözüm yolları sunan yöntemdir. Bugün Türkiye'de Kürtlerin ve birçok kesimin kendilerine göre talepleri vardır. Bu talepler yerine getirilemeyecek talepler de değildir. AKP iktidarı, Kürtlerin taleplerini kısmen çözüme kavuştursa da, sorunun özüne dokunmamakta ısrar etmektedir. Yani, ana dilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi konulara kulak tıkamaktadır. Bu da talep sahiplerinin tepkisine neden olmaktadır. Kürt gençlerinin tepki biçimlerini içimize sindirmesek de, yanlış bulsak da tepki nedenlerini görmezden gelemeyiz. Oysa ki AKP iktidarının yapması gereken çok basittir; Kürtlerin eşit vatandaşlık haklarının teminat altına alacak yasa ve anayasa konusundaki yol haritasını açıklık ve samimiyetle ortaya koymalıdır. Bunu yaptığı zaman, hendeklerin kapanacağına ve gençlerin, Tahir Elçi'lerin ölümünün önüne geçileceğine inanmaktayım. Devlet, otoritesini ortaya koyarken, hak ve hukuku gözetmek zorundadır. Birileri devlete öfkelenebilir, eleştirebilir ancak devletin refleksi daha adil ve kucaklayıcı olmak zorundadır. Düşmanlaştırma siyasetinin ne Kürtlere ne Türklere ne de devlete/iktidara faydası vardır. Kanın çözüme akmadığı artık görülmelidir. İnsanlarımızın yaşamı bilek güreşine feda edilmemelidir.
               Tahir Elçi'lerin, Tahir Elçi'nin karşısına geçip bağıran teyzelerin sesine kulak verilmelidir. Tahir Elçi, bir tarafta Dört Ayaklı Minare, bir tarafta Surp Giragos Ermeni Kilisesi diğer tarafta da Ahmet Arif'in evinin tam ortasında durmuş ne diyordu? "İnsanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun. Tarihimize, değerlerimize sahip çıkalım." Tahir, sesini duyurabilmek için parmaklarının ucunda yükselerek konuşuyordu. Ama bu sese tahammülü olmayanlar onu susturdular.
                AKP hükümeti vakit kaybetmeden demokratikleşme yönündeki niyetini ve varsa programını açıklamalıdır. Bu ülke demokratikleşmediği sürece, hendekler ve kan var olacaktır.
Artık, silah yerine karanfil istiyoruz.
Artık, söz yerine icraat istiyoruz.
Artık, savaş yerine barış istiyoruz.
Artık, ölüm yerine yaşam istiyoruz.