Hassasiyetlere özen göstermekle birlikte hiç kimse
eleştiriden muaf tutulamaz...Muaf tutmak, muaf tutulana fayda değil zarar
vermek demektir. Bu bir kişi,makam,parti v.b olabilir.Eleştiri kadar
eleştirinin yeri,zamanı,amacı da önemlidir. Eleştirenin kendisi de eleştiriye
açık olmak durumundadır. Her eleştirinin doğruları ifade etmesi beklenemez.Bu
da tartışmayı doğurur. Tartışma ise bir olgunluk,bir kültür gerektirir.
Bu gün Türkiye'de de bir çok konu tartışmaya muhtaç durumdadır. Hükumet
edenlerin,bir fikri eylemliliğe dökenlerin tartışmaların ve eleştirilerin
merkezinde olması doğal karşılanmalıdır. Yani; Meyve veren ağaç taşlanır.
Hükumetin icranın başı, PKK'nin de eylemlilik içinde olması onları
eleştiri ve tartışma konularının baş aktörü yapmaktadır.Dolayısı ile başat sorun
Kürt sorunudur diyebiliriz.
Kendi cephemden baktığımda şunları görüyorum: Devlet/hükumet
Kürt sorununun çözümü için sonuç alıcı adımları atmıyor.Ya da, anladığı çözüm
şekli kanayan yarayı kapatmıyor.
Türkiye'nin/Türklerin en iyi anlaşabilecekleri kesim Kürtlerdir.
Alabildiğine karışık,karmaşık olan Orta Doğu'da Türkiye'nin PYD için gösterdiği
refleksler durumu daha da karmaşık hale getirmiştir.Oysa Türkiye'nin bütün
coğrafyalarda Kürtlerle birlikte hareket etme olanağı vardır.Bunun yolu
Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı doğal haklarının olduğunu kabulden geçiyor.Bu
anlayışla yaklaşıldığında Kürtler Türkiye ile hareket etmenin kendi çıkarlarına
olduğunu görmezden gelemezler. Türkiye'nin/Türklerin de Kürtlerle anlaşması
herhangi bir halkla veya devletle anlaşmasından daha kolaydır.En başta Türkiye
Kürtleri Irak ve daha fazla da Suriye Kürtleriyle akrabadırlar.
Türkiye,Irak ve Suriye de Kürtlerinin durumu kendilerine
özgüdür ve doğal olarak sorunlarının çözümü de farklı olacaktır.Kürt sorununun
çözümü konusunda bu üç ülkenin her hangi birinde önerilen çözüm, "kopyala
yapıştır" yöntemiyle bir diğerine uygulanamaz.Devlet/hükumet Türkiye'deki
Kürt sorununun çözümü için kafa yormayı bırakıp,diğer ülkedeki Kürtlerin kendi
gelecekleriyle ilgili önerdikleri çözümlere alerjik yaklaşmamalıdır.Kürtlerin Kürtlere sınırdaş
olmaları ileride sınırları bile anlamsız kılabilir.Türkiye elini güçlendirmek
istiyor ise,bu kadar "düşman" varken, Kürtlerin dostluğunu kazanmanın
yollarını bulmalıdır.
Iraklı Kürtler tarih boyunca homojen olarak bir arada yaşamışlar
ve Araplarla entegre olmamışlardır.Öylesine ki,Iraklı Kürtlerin neredeyse
tamamına yakını Bağdat'ı görmemişlerdir.
Suriyeli Kürtlerin büyük çoğunluğu Türkiye'deki isyanlar
sonrası buraya göç edenlerden oluşmaktadır.Bu güne kadar ne kimlikleri ne de
tapuları olmuştur.Hem Irak'ta hem de Suriye'de Kürt burjuvazisi de oluşmamıştır.Bütün bunlar önemlidir ve çözüm
şeklini etkilemektedir.
Türkiye Kürtlerinin durumu diğer iki ülke Kürtlerinden
farklıdır.Dolayısı ile çözümün de farklı olması beklenir bir durumdur.
Her şeyden önce Türkiye'de hatırı sayılır Kürt burjuvazisi vardır(Ceylanlar,Onurlar,Tatlıcılar,Topraklar,İçkaleler,Kayalar, IC , Limak ve diğerleri) Kürt burjuvazisinin ve
tacirlerinin en önemli özelliği Türk burjuvazisiyle entegre olmalarıdır.Hatta,
Türk burjuvazisinin en üst örgütü olan TÜSİAD'ın yönetim kurulunda Kürtlüğünü
inkar etmeyen Kadoğlu Holding sahibi Cizreli Tarkan Kadoğlu yer
almaktadır.Kürtlerin yüz binlercesi devlet çalışanı yada emeklidir...%5 i
Türklerle evlidir...Kürtlerin neredeyse yarısı batı illerinde yaşamaktadır...Batıdaki
on ilde on milyon Kürt yaşamaktadır...Sadece İstanbul'da dört milyon Kürt
yaşıyor...Parlamentoda altmışa yakın milletvekili ile temsil ediliyorken, yüzün
üzerinde belediyenin yönetimine sahiptirler...
Tüm bu somut durumlar göz ardı edilerek üretilecek çözüm
önerileri ve izlenecek yöntemlerin
başarılı olma şansları yok gibidir.Yani, eskiden "solun" çok kullandığı
"somut durumun somut tahlili" gerekmektedir.
Kürtlerin ayrı bir devlet isteme ve ayrılma hakları vardır.
Ancak siyasi yapılar değil halkın kendisinin bunu istemesi gerekir.Kürtlerin
her geçen gün Kürtlük bilincinin gelişmesine karşın,"ayrılma"
düşüncesine sıcak bakmadıklarını gözlemlemek zor değil....Abdullah Öcalan, 1993
yılından itibaren Birleşik Kürdistan ve ulus-devlet çözümünden vazgeçtiklerini,
Demokratik Cumhuriyet önerdiklerini ifade ediyor...Demokratik Cumhuriyet
önerisinden ne anladığını da şöyle izah ediyor: Ana dilde eğitim,ayrımcı ve
ideolojik yasaların kaldırılması,adil siyasi temsili yet,yerinden yönetimin
güçlendirilmesi...Bunun için de masayı önermektedir...Bu kimilerine PKK'nin
izlediği yönteme bakarak inandırıcı ve güven verici gelmeyebilir.Ama masanın
savaştan daha iyi olduğu kesindir.Böylesi bir hedef için savaşa,silaha gerek
yoktur...Demokratik ve barışçıl yollar sonuna kadar dayatılıp,ulusal ve
uluslararası kamuoyu oluşturulabilinir...Kaldı ki, gelişmeler dünya ülkelerinin
silahsız bir PKK'yi "terör"
örgütleri listesinden çıkarıp,destekleyeceklerini göstermektedir...Kürt
halkının ezici çoğunluğu kendisine dayatılan çatışmacı yöntemleri
benimsemediğini her fırsatta göstermektedir...Milletvekilliği belediye,Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde demokratik ve barışçıl yöntemleri benimsediğini net bir şekilde
ifade etmiştir...Özerkliğe ulaşma yöntemi olarak "hendek" ve "savaş"
yöntemini tasvip etmediğini "özerklik" ilan edilen ilçeleri terk
ederek,direnişin yanında yer almayarak göstermiştir...
PKK askeri açıdan kazanamayacağını bildiği bu yöntemle,
verdiği zayiatın büyüklüğü ölçüsünde masada gücü olacağını hesaplıyor
olabilir...Ancak ,bu kadar can-mal pahasına savaş yönteminde ısrarcı olmak
Kürtlerin PKK'ye verdiği krediyi bitirebilir...Bitirmez ise bunun tek nedeni
devletin "Kürtlerin hakları bu kadardır" diyen ve PKK'yi de bahane
ederek Kürdistan'ı yaşanmaz hale getiren tavrı olacaktır...
Kanın durdurulması,Akıl-İzan yoluna girilmesi için başta
devletin/hükumetin "haktır-yoktur" zihniyetini terk edip,Kürtlerin
ulusal-demokratik haklarını teslim etme yol haritasını kamuoyuna açıklaması
gerekir...PKK'nin ise "hendek" politikasının Türkiye koşullarına uymadığını,adına mücadele
ettiğini söylediği Kürtlerin bu yolu benimsemediğini görüp, barışçıl-demokratik
yöntemi öne çıkarması beklenen bir durumdur.
Türk ve Kürt kamuoyunun, yanlışı kimin yaptığına bakmaksızın
eleştirmek,Kürtlerin ulusal-demokratik haklarının yanında ve barışçıl yöntemlerde
ısrarcı olmak gibi bir görevi vardır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder