direniş
günlerine yaklaşıyoruz....
...5'koğuşa "hoş geldin dayağı" ile
bırakıldım..tanıdık olarak Kenan Akgün'ü görünce
sevindim...öpüştük,sarıldık...koğuş sorumlusu Osman Lokumcu(DEV-YOL) bana bir
yer gösterdi...koğuş yaşamı 36. koğuştan farklı değildi...burası koğuş
olarak inşa edildiğinden daha küçük...doğal olarak,kalan insan sayısı da
azdı...sanırım 20-25 kişi kalıyordu...dolayısı ile ilişkilerde de daha
sıcaktı...çay molasındaki sohbetlerde İsfendiyar Eyyüpoğlu'nun da bu koğuşta
bir gün kaldığını,sürekli işkence yapıldığını ve götürülüp bir daha
getirmediklerini anlattılar...oldukça kaygılanmıştım...sonra mahkeme dönüşü
haberlerde 35.koğuş olarak anılan hücrelere götürüldüğünü duyunca
rahatladım...5.koğuştaki İhsan Şener yıllar sonra gönderdiği e-mailinde olayı
şöyle anlatıyor:
"Saygıdeğer DOKTORUM!
Gruba üye olduğum günden beri yazılara ilk göz attığımda
hep senin ve İsfendiyar abenın yazıları varımıdır diye göz atıyordum. Bazen
gruba yazı yazan Tacettin Dağcı adlı bir üyenin soyadına hep gözüm takılıyordu.
Ama son günlerde yazılara
hız vermişsin. Hayır ola laf aramızda ne oluyor böyle yoksa..........
Haydi, sen 5'cı
koğuşa gelirken, sana hiçbir zaman unutamayacağım bir anımı
hatırımda iken anlatayım. İsfendiyar abe, 5’ci koğuşta kaldığı tek bir gün dahi
olsa o günün tek bir saati işkencesiz geçmedi. Kıştı havalandırma kar doluydu.
Kar olduğu içinde hep iç eğitim yaptırıyorlardı. İsfendiyar abe yi karlarda
süründürerek işkence yapıyorlardı ona. Kısa aralıklarla onu içeri
getiriyorlardı. Getirdiklerinde ben onun ellerini elimin içine alarak
ovalayarak sıcak nefes veriyordum.Ona yapılan bu işkence seansları hibir zaman
unutmadım. Bir keresinde Koğuş sorumlumuz, Osman LOKUMCU beni uyarmıştı
gardiyanlar görürler diye. Kendisini terslemiştim. Zavallı Osman oda bizim
yüzümüzden çok dayak yitiyordu. Ertesi gün Isfendiyar'ı mahkemeye
götürmüşlerdi. Götürürlerken gardiyan ona öğlen yemeğini bırakmaması için
Osman’ı birkaç copla hediyelemişti. Yemek geldiğinde de
Osman’a onun için ekmek saklamamızı istedim Isfendiyar abe
mahkeme gelişinde yine kan revan içindeydi.içeri girer girmez ona ekmeğini
vermiştik.gözetleme deliğinden görünmemesi içinde mazgalın karşısında kendim
ayakta idim. Ama bir iki lokmadan sonra onu tekrar götürdüler. Gidiş o gidiş
1986-87 di yılıydı sanırsam çok kısa olarak onunla görüşmüştüm"
bir gün gardiyan sadece beni dışarı çıkarttı...4-5 gardiyan
daha gelerek beni dövmeye başladılar... bir tanesi parmaklarımı bir araya
toplayıp eliyle tuttu... diğeri kalas denilen sopayla bütün gücüyle vurdu...
tırnaklarım ikiye katlanmıştı... parmaklarımın ucundan kalbime sürekli hançer
sokuluyormuş gibi acı duyuyordum... kan revan içinde beni koğuşa
attılar...arkadaşların hepsi benimle ilgilendi...gömleklerini yırtıp elimi
sardılar...acıya dayanamıyor,gözyaşlarıma engel olamıyordum...aylarca
arkadaşlar yemeğimi yedirdiler,tıraşımı yaptılar...PKK davasından Haşan
Pokerli'nin emeklerini unutamam... daha önce de İsfendiyar’a benzer muamele
yapıldığını düşününce bizi itirafçı yapmak istediklerini düşünmeye
başlamıştım...2001 yılında beraber çalıştığım arkadaşlarla yemeğe
gitmiştik...sohbetin koyulaştığı bir anda,bir adam yanıma geldi,oturdu,elimi
avucuna alıp tırnaklarımı ağlayarak öpmeye başladı...hepimiz şaşkınlık içinde
adama bakıyoruz...deli zannettik...adam ayağa kalktı,kendini tanıttı ve 5.
koğuştaki o tırnak olayını anlattı...Haşan Pokerli idi...biri birimize
sarıldık...duygusal anlar yaşıyorduk...masadaki bütün arkadaşlar ağlamaya
başladı...sevgili Haşan hala unutmamıştı...
daha önce söylemiştim.idare her koğuşta ispiyoncu bulmaya
çalışırdı...5.koğuşta da Dicle'li Kaymakçı lakaplı,bizden oldukça yaşlı biri bu
görevi yerine getiriyordu...Hüseyin Deniz ile bu adamdan kurtulma planları
yapmaya başladık...koğuşumuzda sanırım TKP-ML davasından yatan.soruşturmalarda
deliren,İbrahim adında bir arkadaş vardı...İbrahim kendini doktor sandığı için
benimle arası iyi idi...Sevgili meslektaşım deyip,bir sürü saçmalıklar
anlatırdı...en hassas olduğu konu annesi ile kız kardeşiydi...kural falan
dinlemez,idare de ona karışmazdı...Hüseyin ile planımızı yaptık...İbrahim çay
molasında,yeni teori teorilerini anlatmaya geldi yanıma..."ya İbrahim,ben
çok üzülüyorum.çünkü;şu Kaymakçı senin annen ve kız kardeşinle çok güzel günler
geçirdiğini söyleyip duruyor" dedim...İbrahim kundurasını eline
alıp,ispiyoncunun kel kafasına vurmaya başladı...adamı fena halde
dövüyor...kimse müdahale etmiyor...bağırmalar üzerine gardiyan geldi...Kaymakçı
bu koğuşta kalamayacağını,buradan alınmasını istedi...böylece ispiyoncudan kurtulmuş
olduk...
bazı farklar olmasına rağmen, bütün koğuşlarda uygulamalar
aynı idi...5. koğuşta ki fark ise;alt kattaki 4. koğuştan
kaynaklanmaktaydı...burası veremlilerin koğuşu olarak anılıyordu...öyle miydi
bilmiyorum...bu koğuşun kanalizasyon kapağı bizim havalandırmaya
açılıyordu...aynı havalandırmaya farklı zamanlarda
çıkarılıyorduk...gardiyanlar" hepinize veremi bulaştıracağız"
diyerek,her birimizin kafasını birer- birer kanalizasyona sokarlardı...sonradan
vereme yakalanan oldu mu bilmiyorum...
örneğin;6.
koğuştaki farklı bir uygulamayı Mehdi Zana Vahşetin Günlüğü kitabının 65.
sayfasında şöyle anlatıyor (gardiyanlar
saldırır,döverek pantolon ve donlar çıkartılır, "domalın
ulan"...zorla domaltırlar.domaltıldıktan sonra yakılmış sigaralardan
herkesin makatına birer tane yerleştirilir, ve bütün koğuşa,koğuş içerisinde
domaltılmış vaziyette
tur attırılırdı. kıçlardan da dumanlar çıkarak tur attırırlarken,gardiyanlar
ellerinde kalaslar,seyreder dururlardı)
çoğunluğu idamlıklardan oluşan,35. koğuş denilen hücrelerde
kalanlar nispeten daha iyi durumdalar...çünkü;l ocak 1981 yılında
başlayıp,aralıklarla devam eden direnişlerden gelen kazanımlara sahip
çıkıyorlardı..bizden önce 1 ocak 1981 tarihinde açlık grevi kararı alınmış.l
şubatta ölüm orucuna dönüştürülmüş,mart ayında bırakılmış.21 mart 1982 newroz
günü Mazlum Doğan işkenceleri protesto etmek için kendi canına kıyıyor.18
temmuz 1982 de daha önce direnişi bırakan Ferhat Kuntay,Mahmut Zengin,Necmi
Öner,Eşref Anyak kendilerini yakarak yaşamlarına son veriyorlar.14 temmuz 1982
de ölüm orucuyla yeniden direniş başlatılıyor.7 eylül Kemal Pir,12 eylül Hayri
Durmuş,15 eylül Akif Yılmaz,17 eylül 1982 de Ali Çiçek yaşamını
bitiriyor...idare bazı tavizler veriyor.ancak,bu tavizleri diğer koğuşlara
uygulamıyor, bunu fark eden 35. koğuş yeniden direniş başlatma kararı
alıyor...daha önceki direnişlerde siyasi guruplar arasında birliktelik
sağlanamadığı için başarılamamış...bu kez bütün siyasi guruplar direnme
konusunda hem fikir...düşman ortak...direnmekten başka çare yok...
35. koğuştakilerden bazıları 1 eylül 1983
de ölüm orucu
kararı alıyor ve 5 eylülde bütün koğuşların direnişe başlaması isteği mahkemeye
çıkanlara iletiliyor..evet 5 eylül günü gelmişti...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder