bütün bu süreci neden
anlatmaya devam
ediyorum?...çünkü;işkence süreci,bizim tarihimizin önemli ve
bir o kadar da gözardı edilen aşamaları olduğunu,asıl gelecek kuşaklara
aktarılması gereken şeyin,insanlık dışı işkencelerin,işkencecilerin olduğunu
düşünenlerden olduğum içindir...bu süreci anlamadan,içselleştirmeden,empati
yapmadan yapılan değerlendirmelerin eksik ve sübjektif kalacağı içindir...Nitekim kimileri tutumlarının, yurt dışında buzların birbirine değerek çıkardıkları sesler eşliğinde içkilerini yudumlayarak bizleri eleştirmelerinin ne kadar ahlak dışı olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir...
soruşturmanın sonuna geldiğimizi anlıyorum...50 küsur
günden sonra,bunca işkenceden sonra,hepimizin vücudunun çeşitli yerlerindeki
yaraların tedavi edilmesi isteniyordu...çeşitli pansuman malzemeleri
getirilerek,yaralar pansuman edilmeye başlandı...doktor olmam nedeniyle bu
görev bana verildi...arkadaşlara pansuman yaparken düşüncelere dalıyorum...aynı
olaya,farklı koşullardan bakmanın nasıl da farklı algılandığını
düşünüyorum...örneğin bir karın yağışını düşünüyorum...kaloriferli evinizin
penceresinde,elinizde içki kadehiniz,arka fonda sevdiğiniz bir müzik,lapa-lapa
yağan karı,bembeyaz ağaçları,kar topu oynayan çocukları Sevgilinizin elini
tutarak seyrediyorsanız;kara bakışınız farklıdır...evinizde sıcak bir
çorbanız,bir kilo kömürünüz yokken,çocuklarınız soğuktan ve açlıktan
titriyorsa;kara bakışınız farklıdır...bizler de 12 eylül sürecini belki de
böyle değerlendireceğiz...
önüme gelen Baki Kaymak'ın ayağındaki derin yarayı
görünce,gerçeğe dönüyorum...arkasından diğerlerinin yaraları...
eşyalarımız teslim edildi...araçlara bindirildik...nereye
götürüleceğimizi merak ediyoruz..."gözaltı" denilen bir yere
getirildik..iki bölümden oluşuyordu...bizleri de ikiye bölerek bu koğuşlara
yerleştirdiler...2 aydır ailelerimiz bizlerden haber
alamıyorlardı..."gözaltı"na getirilince,dışarıya liste
asmışlar...böylece ailelerimiz nerede ve sağ olup olmadığımızı öğrenmişler...bizlere
elbise gönderebiliyorlardı...ilk işimiz üzerimizdeki elbiseleri DDT li suya
koymak oldu...suyun yüzü bitlerle tamamen kaplanıyordu...eski elbiseleri
atmıyorduk;tutuklanacağımızı biliyorduk.
"gözaltı" ında ilk iş olarak,Diyarbakır gençlik
komitesi olarak çalıştığımız Fırat Bayraktar ve Fatih Binbay ile bir araya
geldik...onlara şu değerlendirmeyi yaptım: "arkadaşlar, partili olarak hiyerarşik ilişkimiz sona ermiştir...işkence altında bazı parti sırlarını saklayamadık...kendi adıma,illegaliteyi beceremedim...işkencelerin bu kadar
insanlık dış,acımasız olacağını beklemiyordum...bundan sonra büyük olasılıkla
çoğumuz tutuklanacağız...cezaevinde aynı koğuşa düşsekte, düşmesekte artık
herkes kendi duruşunu kendisi belirleyecek...hangimizin ne kadar hapis
yatacağı,sağ çıkıp-çıkmayacağı belli değil...ve ben bir gün dışarıda
olursam,illegal koşullarda politik faaliyette bulunmayacağım,çabalarımı
yasallık doğrultusunda koyacağım...şansınız açık olsun"...konuşmam
sonrasında ikisi de bana sarıldılar,dakikalarca öyle kaldık...
"gözaltı" sürecinde de işkence vardı
ama,soruşturmaya göre cennet sayılır...aşağı-yukarı 15 gün sonra savcılığa
çıkartılmaya başlandık...beni daha önceden tutuklu olan Şemsi Araç davasından
da(İGD) tutuklu olmamdan dolayı, bir gün önce savcılığa çıkarttılar...tüm
arkadaşlarla vedalaştık,ağlaştık...beni önce doktora
çıkardılar...doktor,ana-avrat küfürlerle bana iki tokat attı... doktoru önceden tanıyorum...Orhan Özcanlı...sonraları sevgi hastaneleri sahibi,Türkeş'in ve İbrahim Şahinin yakın dostları, eşini ödüren bir katil olarak Türkiye'nin gündeminde olacak biri..
demek muayene
yöntemi(!) buydu...sonra savcılık ve cezaevine doğru yolculuk...
cezaevinin kapısından içeri girer girmez,akıl almaz bir
şokla karşılaşıyorsun...bir tarafta yüksek sesle,askeri yürüyüşle marş
söyleyenler,bir tarafta yerde sürünenler,bir tarafta duvar dibine
dizilmiş,ellerine sopalarla dayak atılanlar....korkunç bir uğultu,gürültü...bütün
duvarlar,bayrak ve çeşitli resimlerle boyanmış...bu şaşkınlık içinde 37. koğuş
denilen hücrelere getirildim...bu koğuş,dört katlı,onar hücreden
oluşuyor...hücrelerin içi insanlarla dolu...kapı yok,demir parmaklıklar
var...biz koridora girince,hücrelerdeki kişilerden birisi, dikkat! diye
bağırıp,komut verdi...bütün hücrelerde bulunanlar hazır ola geçtiler...ne olduğunu
anlamadan,7-8 asker koca sopalarla bana vurmaya başladılar...yere
düşüyorum,tekmelerle vuruyorlar...kaldırıyorlar,yeniden sopalarla vurmaya
başlıyorlar...çocukluğumda anlatılan cehennem tanımı geliyor aklıma...evet
burası cehennem...aklımı yitiriyorum...buradan sağ çıkmayacağıma kesin inanmaya
başlıyorum...vurmaya devam ediyorlar...bağırmaktan sesim kısılıyor...acıya
dayanamıyorum...bir köpek geliyor yanımıza...adı CO imiş...saldır
CO!diyorlar...köpek,havlayarak üzerime atlıyor...erkeklik organımdan ısırmaya
başlıyor...ne kadar güçte ısıracağı önceden eğitilmiş...ben o andaki
korkularımı tarif edemem...artık ayakta duracak halim kalmadı...o arada,bir ses
durmalarını emretti...eşyalarımı topladılar,kollarıma girerek idari odaya
getirdiler...meğer,evrakımdaki tarih yanlış yazılmış...beni toplayıp,yeniden
"gözaltı"na attılar...arkadaşlarım başıma toplandılar...herkeste
korkunç bir moral bozukluğu olduğunu görebiliyordum...bizleri nasıl bir
cezaevinin beklediğini,günlerimizin nasıl geçeceği belli olmuştu...karın
yağışını nasıl karşılayacağımız görülmüştü...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder