15 Temmuz 2015 Çarşamba

İŞKENCE GÜNLERİNDEN NOTLAR/DİYARBAKIR-4


Soruşturma sürecinde acı-tatlı birçok olaya tanık oldum. Bunları hatırladığım kadar anlatmaya çalışacağım... Kaçıncı gündeyiz anımsamıyorum. Tahta sıraların üzerinde oturuyoruz… Aynı pozisyon da oturmaktan altımız, göz bağı bağlamaktan kulaklarımızın arkaları ve burnumuz, işkencelerden vücudumuzun birçok yeri yara-bere içinde… Vücudumuzu yüzlerce, belki binlerce bit kaplamış durumda… Konuşmalardan isminin Bahattin Budak olduğunu,12 kalaşnikov yakalatmak tan dolayı orada olduğunu anladığım Hazro'nun ağalarından birini saatlerdir yürütüyorlar... Yeğeni ve çobanı olan kişiye onu dövdürüyorlardı, sırtına bindirip koşturuyorlar... Sonra Bahattin ağaya sınav
çektirmeye başladılar… Göz bağının altında görebildiğim kadarıyla adam yüz kilonun çok üstünde… Bahattin ağa bu işkencelere dayanamadı ve bayıldı… Adamı öldü sanıp kalp masajı yapmaya başladılar… Kalbi durmamış birine kalp mesajı yapınca öldürebilirsiniz… Dayanamayıp, göz bağımı çıkarıp  ne yapıyorsunuz adamı öldürüyorsunuz" deyip ortaya atladım... Yaptığım polisler açısından çok tehlikeliydi… Onların yüzlerini görüp tanımak demekti... Doktor olduğumu bildikleri için, söylediklerimi ciddiye alıp paniklediler. Ne yapmalıyız diye sordular... Önerim üzerine elbiselerinin ön tarafını  yırttık, nefes yolunu açtık,  açık havaya çıkardık… Ambulansla hastaneye götürmelerini söyledim ve öyle yaptılar… Bu arada etrafa bakarak nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Beton yapılı yüksek su deposunu ve askeri tel örgüleri görünce 7. Kolordu komutanlığının içinde ve hemen askeri mahkemelerin arkasında bir binada olduğumuzu anladım. Ambulans Bahattin Ağayı götürdükten sonra beni de "a...koyduğumun çocuğu profesör, her şeyi bilir" diyerek tekme -tokat odaya soktular… Bahattin ağayı bir daha soruşturmada görmedim… Gözaltına getirildiğimizde karşılaştık. (gözaltı, soruşturmayla mahkeme süreci arasındaki ara durak… İşkence süreci sonrası oluşan yaraların iyileştirilmeye çalışıldığı durak)… Bahattin Budak'ın yanına gittim, geçmiş olsun dedim, kendimi tanıttım… Boynuma sarıldı ve ağladı… Kendisine gelen temiz iç çamaşırlarından veridi bana… Üzerimizdeki elbiseleri bir leğenin DDT li suyuna bastırdık… Leğenin suyu bitlerden görünmez hale geldi… Bahattin ağayı adamları yüksek rüşvet vererek kurtardılar… Bunun böyle olacağını bana gizliden söylüyordu… Dört sene sonra (1986 mayıs)  tahliye olunca kayın pederimin evine geldim, çünkü eşim ve kızım orada kalıyordu… Akşamüzeri eve üç tepsi kadayıf geldi… Mustafa beye getirdik dediler… Kayın pederimin adı da Mustafa olduğu için ona gelmiş zannettik… Kayın pederim Diyarbakır bölge TMO de kontrolör olarak önemli bir görevde olduğundan kendisine rüşvet gönderildiğini sanarak hışımla aşağıya indi… Bir süre sonra gelerek, kadayıfların bana geldiğini, arkadaşlarımın aşağıda beklediğini söyledi… Şüphelenerek indim… Karşımda Bahattin ağayı görünce dilimi yutacak gibi oldum… Dört yıl boyunca mahkemelerimi takip ettirmiş avukatlar aracılığıyla... Bana duyduğu vefa borcunu unutmamıştı... Uzun yıllar dostluğumuz devam etti… Ne var ki bir kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi...(bu olayı ve anlattığım birçok olayı Vedat Türkali Kayıp Romanlar ‘da yazdı)
Bu olaydan sonra tıbbi müdahale gereken her olayda polisler benim yardımıma baş vurdular..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder